yazarlar

KAYBEDEN İSYANKARLAR KULÜBÜ

 
 
 
Bazı filmleri kategorize etmek zordur. Bu durumlarda seyirciyi yönlendirmek için “bu filmi sevdiyseniz, şunları da izleyin” gibi sıralamalar yapılır ve genellikle işe de yarar. Hayatın içinden dramatik ve gülünç olaylar arasında sallanıp duran, içten içe bir felsefeye tutunmak isteyen filmler vardır ve onları sadece bir türün ana başlığı altında sıralamak uygun düşmez .
 
Kaybedenler Kulübü” de rahatlıkla bu kategoride yer alabilecek bir film. Şöyle tanımlabilir, eğer Trainspotting, Bukowski’nin yaşamından kesitler sunan Barfly, Factotum veya efsanevi Dövüş Kulübü gibi filmlerden hoşlanıyorsanız veya Easy Rider’ın asi ruhunu taşıyorsanız, bu filmden kesin hoşlanırsınız.
 
Kısaca sisteme baş kaldıran, cüretkar, lafını esirgemeyen, cinselliği gizlemeyen filmler arasında üst sıralarda yerini alacaktır. Türk Sineması bu tür filmler için kurak bir arazi gibidir. Serdar Akar’ın “Gemide” veya “Laleli’de Bir Azize” filmleri aykırılar dağarcığının az sayıdaki iyi örneklerinden sayılır. 
Bir radyo kanalında filmle aynı adı taşıyan programda yaptıkları gece yarısı sohbetlerindeki, serbest çağrışımlar Kaan (Nejat İşler) ve Mete’yi (Yiğit Özşener) kısa sürede birer kült karaktere dönüştürür.
 
 Programa telefonla katılan dinleyicilerini “pompaya devam” veya “sevgili dinleyen acaba sizinle yatmış mıydık” sözleri ile şaşırtan ikili, cinsel veya felsefe içerikli sohbetleri ile kendilerine sadık bir dinleyici kitlesi yaratır." Zincirlerimizden başka kaybedecek bir şeyimiz yok" veya" ölümün olduğu yerde daha ciddi ne olabilir" gibi baskılanmış isyanlarını dile getirmeleri birilerinde tiryakilik yaratır. Başları RTÜK veya muhafazakar kesim ile ara sıra belaya girse de, ödün vermeden yollarına devam ederler. Karşı cinsin ilgisini değerlendirmek ise yaşamlarının önemli ve en renkli bölümüne dönüşmüştür. Program sırasında içilen şişelerce bira, tüttürülen sigaralar, sonrasında ekmek içi köfte ve kızlar yakındıkları yalnızlığı hissetmemenin en iyi yoludur. Gündüzleri okunmayan kitaplar basan altı kırk beş kitapevini yöneten Kaan ve plak koleksiyonculuğunu bar işletmeciliği ile birleştiren Mete için geceleri tek kuruş almadan yaptıkları program ruhsal özgürleşme alanı olur. Yalnızlıktan kurtulmak için aranan aşkı bulmak yeterli olur mu yoksa bazı ruhlar yalnızlığı sever mi? sorusunun yanıtı her ikisi içinde merak konusudur. Günün birinde Kaan Zeynep (Ahu Türkpençe) ile karşılaşır. 
 
Genç yönetmen Tolga Örnek “Hititler” ve “Çanakkale” gibi iki başarılı belgesel sonrası çektiği “Devrim Arabaları” ile kurgusal filmlere adım atmıştı. Bu kez farklı, bağımsız, uçuk, cesur bir filmle büyük bir adım daha atıyor. Film sevilerek yapılmış olduğunu her karesinde hissettirirken zamanın ruhunu yakalıyor, seyirciyi içine alıyor. Öncelikle Nejat İşler, Yiğit Özşener ve Ahu Türkpençe’den başlayarak senaryoya adeta yapışan oyunculuklar, filmin enerjisini ortaya çıkarıyor. Her şeyin önüne çıkan unsur ise senaryonun omurgasını oluşturan diyaloglar oluyor. Savruk, özgür gibi duran gerçekte özenle yazılmış diyaloglar. Zamanın gerçekte boş vermiş gözüken özgür ruhunun, bir arayışın, isyanın ve hepsinden önemlisi yalnızlıktan kaçmanın bir eseri olduğunu anlatıyor. Yan karakterlerin renkliliği ise senaryonun en önemli artılarından, örneğin evde oturup, bir sayfa çeviriden sonra tüm gün TV karşısında miskin yaşam süren çevirmen Murat karakterinde Rıza Kocaoğlu veya Mete’nin annesinde Serra Yılmaz mükemmel. Türk Sinemasında çok rastlanmayan bağımsız, uçuk, isyankar fakat gerçek yaşamdan kopuk olmayan bir örneği. Bu ruhu taşyanların kaçırmaması gerekir. 
 
KAYBEDENLER KULÜBÜ 
YÖNETMEN:TOLGA ÖRNEK 
OYUNCULAR: NEJAT İŞLER, YİĞİT ÖZŞENER, AHU TÜRKPENÇE, İDİL FIRAT, RIZA KOCAOĞLU.

No comments:

Post a Comment