yazarlar


SON ON YILIN EN İYİ TÜRK FİLMLERİ

 

-Sonbahar            
-Babam ve Oğlum
-Vizontele
-Uzak
-Beş Vakit
-Beynelmilel                                                    
-Üç Maymun
-Kader
-Vavien
-YazıTura
-Yumurta, Süt, Bal üçlemesi
-Issız Adam
-Yaşamın Kıyısında
-Gönül Yarası
-Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak
-İki Dil Bir Bavul

Türk Sineması son on yılı oldukça hareketli geçirdi. Farklı türlerde gezinen, geçmişin karanlık anılarına yönelen, daha cesur, sansür korkusu azalmış bir jenerasyon ortaya çıktı.

Diğer bir yönetmen grubu ise apolitik fakat gerçekçi sinema dilinin izinde adeta bir Yeni Dalga yakaladı. Gişe başarısını ön plana alan farklı kalitede komediler çevrildi. Seksen darbesi sonrası yaşanan kişisel ve toplumsal travmaları ön veya arka planda öyküleyen filmlerin sayıları arttı. Buna en iyi örnek olarak Sonbahar, Beynelmilel, Babam ve Oğlum sayılabilir. Sonbahar hapiste geçirdiği onca yılın travmasını tüm bedeninde taşıyan genç bir adamın yaşam ile yeniden tanışmasını anlatır. Genç yönetmen Özcan Alper bir çok festivalde ödül kazandığı filminde Doğu Karadeniz’in doğasını öyküsünün içine adeta bir karakter gibi sindirir. Hopa, Çamlıhemşin’in yağışlı, vahşi doğasının, baş karakter Yusuf (Onur Saylak) gibi nerede, nasıl patlayacağı belirsizdir.

Beynelmilel ise sıkıyönetimin sürdüğü yıllarda geçen gerçek bir öyküden yola çıkarak trajikomik bir dille dönemi yansıtır. Adıyaman’da Gevende olarak anılan bir grup yerel müzisyenin sıkıyönetim komutanlığı tarafından disiplinli bir orkestraya dönüştürülmek istenmesi bize dönemin komik bir resmini çizer. Senarist ve yönetmen Sırrı Süreyya Önder diğer filmi O… Çocukları ile de dikkat çeker. Listede iki film ile yer alan Çağan Irmak 12 Eylül mağduru oğul baba ve torun arasındaki ilişkiyi samimi bir duygusallık içinde işler. ‘Issız Adam’da ise büyük kent yaşamında sıkışmış karakterlerin kafa karışıklığını, duygusallık ve bencillik arasındaki kararsızlığını dar bir sosyal çevre içinde yansıtır.

On yıllık döneme uluslararası festivallerde kazandığı başarılar ile en fazla damgasını vuran yönetmen Nuri Bilge Ceylan olur. Antonioni, Tarkovsky gibi ustaların gerçekçi sinema anlayışını yaşamın içinden insan portreleri ile sürdürür. ‘Uzak’ ve ‘Üç Maymun’ sinemamızın klasikleri arasındaki yerlerini alır. Türk asıllı Hamburg doğumlu yönetmen Fatih Akın ‘Yaşamın Kıyısında’ ile ait olduğu her iki toplumun farklı kesimlerinden gelen karakterleri ortak yazgılarda birleştirir. ‘Yumurta’, ‘Süt’ üçlemesinin sonuncusu olan ‘Bal’ ile Berlin’de Altın Ayı ödülüne layık görülen Semih Kaplanoğlu sinema dilini manevi gerçekçilik olarak adlandırıyor. Yarattığı şiirsel atmosfer, insanın doğa içindeki konumu, uzun plan-sekans ile zamanın varlığını hissettiren bir sinema dili onun önde gelen tercihleri oldu.

Taylan Kardeşler, Vavien ile kasaba yaşamının kısır döngüsü içinde akıp giden bir kara komediye imza atarlar. Sinemamızın üretken yönetmenlerinden olan Reha Erdem Anne Korkuyorum, Beş Vakit, Hayat Var, Cosmos ile iki binli yılları son derece yoğun geçirir. Beş Vakit aynen namaz vakitleri gibi bölünen bir gün içinde köy yaşamından küçük yaşamlar sunar. Büyüyemeyen yetişkinler, onların otorite adına çocuklarına uyguladığı şiddet, çocukların karmaşık dünyası küçük bölümler halindedir. Özenle çekilmiş doğa görüntüleri filmi senfonik bir şiire dönüştürür.

Geçtiğimiz yıl yaşamını kaybeden Ahmet Uluçay’ın çocukluğunu anlattığı ‘Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak’ içten anlatımı ile seyirciyi etkiledi. Köyde sinemaya meraklı çocukların bir ahırda projeksiyon makinesi yapma çabalarını anlatan film ne yazık ki Uluçay’ın ilk ve son uzun metrajı olur.

No comments:

Post a Comment