yazarlar

KÖTÜLERDE SEVER

HIRSIZLAR ŞEHRİ –THE TOWN


YÖNETMEN: BEN AFFLECK
OYUNCULAR: BEN AFFLECK, JEREMY RENNER, REBECCA HALL, JON HAMM.

‘Hırsızlar Şehri-The Town’ 2010’un açık ara en iyi polisiye filmi. Film Noir geleneğinin modern takipçisi sayılabilecek kaderci, romantik ve lanetlenmiş karakterleri kutsayan bir film. Karanlık atmosfer, öykünün anti kahraman karakterleri ile bütünleşirken soygun filmlerinin karizmatik polis/soyguncu kovalamacasına referans olabilecek sahneler de dikkat çekiyor. İnsan ilişkilerinde ve soygun sahnelerinde ortaya çıkan dinamizm, öyküyü saran karanlık atmosfer ile mükemmel bir kontrast oluşturuyor. Sıklıkla gerçekleşen banka soygunları ile ünlenmiş küçük banliyö şehri Charlestown, kaderlerinin esiri karakterlerin üzerine sinmiş olan ‘sıkışmışlık/kaçamama’ duygusunu hissettirmeyi başaran bir mekana dönüşmüş.
Doksanlı yıllarda Boston yakınlarındaki Charlestown sık sık yapılan silahlı banka soygunları ile ünlenmiş bir yerdir. Soyguncular çoğu kez yakalanamamış, banka soygunculuğu adeta babadan oğula geçen bir iş koluna dönüşmüştür. Doug Mac Ray (Ben Affleck) ve James Coughlin (Jeremy Renner) ayni çetenin elemanlarıdır. Bir soygun esnasında rehin aldıkları banka müdüresi Claire Keesey’i (Rebecca Hall) kaçış yolunda tekrar serbest bırakırlar. Rehinenin kendilerinden bir sokak arkada oturduğunu kimlik kartından öğrendiklerinde ise  tedirgin olurlar ve takip etmeye karar verirler. Takip yakın takibe dönüşür ve Doug ile Claire birbirlerine aşık olurlar. Doug mantıklı, sakin bir insandır ve artık bu yaşamdan uzaklaşmak istemektedir. ‘Jem’ olarak anılan James ise patlamaya hazır bir bomba gibidir, dokuz yılını geçirdiği hapishane hayatı sonrasında normal bir yaşam seçeneği kalmamış gibidir. Soygun planları bir çiçekçi dükkanı sahibi gözüken Fergie lakaplı Ferguson (Pete Postlethwait) tarafından planlanmakta, çeteden ayrılmak isteyenin hayatı karartılmaktadır. Çetenin peşinde olan hırslı FBI ajanı Adam Frawley (Jon Hamm) ise bir türlü yeterli kanıta ulaşamamanın sıkıntısı içinde debelenip durmaktadır. Doug’ı yakalayabilmek için yakaladığı aşk ilişkisinden başka sonuçlar çıkararak Claire’i kullanmak niyetindedir.     
Filmin en güçlü sahneleri arasında Doug’ın Claire ile kahvede gizlice buluşması sırasında Jem’in aniden ortaya çıkması,  rahibe maskesi ile yapılan soygun veya finaldeki sokak çatışmaları sayılabilir. Final bölümündeki çatışma sahneleri dinamizm ve kareografi açısından Michael Mann’ın 1995 tarihli Al pacino ve Robert DiNiro’yu bir araya getirdiği ‘Büyük Hesaplaşma-Heat’ ile olan benzerliği dikkat çekiyor. Geçmişin klasik polisiyeleri olan benzerlikler filmin özgün yapısını bozmuyor, karakterler arasındaki ilişki veya aksiyon sahneleri son derece dengeli, iyi hesaplanmış bir sinematografik  anlatım içinde akıyor. Uzun yer alan romantik ilişki, araya sokulmuş eğreti bir yan öykü gibi durmuyor.  Öykünün merkezine oturtulmuş, güzel yazılmış bir bölüm.Oyunculuğu sevilmeyen hatta dalga konusu olan Ben Affleck ‘Kızımı Kurtarın-Gone Baby Gone’ (2007) sonra ikinci kez yönettiği bir filmle ilk filmindeki başarısının tesadüf olmadığını, geleceğin iyi yönetmenlerinden birisi olacağını kanıtlıyor. Başrolde Doug karakterinde ise kariyerinin en iyi performansını çıkarttığını söylemek abartı olmaz.  Oyunculuk açısından ‘Ölümcül Tuzak-Hurt Locker’ın bomba uzmanı Jeremy Renner, canlandırdığı ‘Jem’ karakterinde tek kelime ile mükemmel. Ne yapacağı belli olmayan, kontrolü zor karakterdeki performansı bir çok ödüle aday gözüküyor. Rebecca Hall abartısız ve yumuşak oyunculuğunu bir kez daha takrarlıyor. Kısa rolüne rağmen, Pete Postlethwait  bir kötü bu kadar oynanır dedirtiyor.
Her yönüyle 2010’un en iyi filmlerinden, Oscar’larda aday olması kesin gibi gözüküyor.                   

No comments:

Post a Comment