yazarlar

NEW YORK’TA BEŞ MİNARE



YÖNETMEN / SENARYO:  Mahsun Kırmızıgül
OYUNCULAR: Mahsun Kırmızıgül - Haluk Bilginer - Mustafa Sandal - Gina Gershon - Danny Glover - Robert Patrick  - Engin Altan Düzyatan

'New York’ta Beş Minare’ çekim sürecinde çıkan gazete haberleri, dikkat çekici oyuncu kadrosu ile merakla beklenen bir filme dönüştü. Bu kadar gürültünün ardından yaratacağı hayal kırıklığı da o denli büyük olacaktı. 
 Her şeyden önce sinematografik her türlü öğenin hakkını vermeye çalışan, sinema filmi olmaya çabalayan bir yapım olduğu tartışılmaz. Senarist ve yönetmen Kırımızıgül toplumumuz için nazik bir konuyu farklı yönlerden yansıtmaya çalışmış.Tempoyu düşürmeden, etkileyici görsellik ile birinci sınıf bir yapım ortaya çıkartma çabası da var. Din gibi tabulaşmış bir konu üzerinde dolaşırken uhrevi ve şiddet yönünü söz  ve  görsellik olarak  titizlik göstermiş. İslamiyetin şiddet ile ilişkisi olamayacağını, islami terörün sadece hasta ruhların bir eylemi olduğunu gösteriyor. İslami terörün derin ilişkilerine girmeden cemaatler içinde uzantıları olduğunun da altını çiziyor. Zikir alemlerine, ülkücülerin yemin törenlerine cesaretle kamerasını yöneltiyor. Dış dünyanın İslamiyet karşısındaki korkusunun ne kadar bağnaz ve ön yargılı olduğunu, her müslümana potansiyel terörist gözüyle bakıldığını FBI detektiflerinin sözlerinden yansıtıyor. Buna karşın ise gerçek İslamın hoş görü dini olduğunu  Gümüş Hoca’nın sözlerinden veriyor.Her şeye karşın senaryo didaktik metin tuzağına düşmekten kurtulamıyor. 
İlk yarım saati bir Ridley Scoot veya Michael Mann filmini aratmayacak aksiyon sahneleri ile geçiyor. Yapılan bir baskınla İslami teröre hizmet veren bir hücre evi çökertilir. Adına Kırmızı bülten çıkartılan Deccal kod adlı bir cemaat lideri bu operasyonlar ile bağlantılı olarak Amerika’da yakalanır, Gümüş Hoca(Haluk Bilginer) olarak tanınan kişi cemaati olan, Hıristiyan bir kadınla evli, evlenme çağında kızı olan,  market sahibi Amerikanca yaşam süren bir dini liderdir.Terörle mücadele masasından iki polis Fırat (Mahsun Kırmızıgül) ve Acar(Mustafa Sandal) New York’a giderek suçluyu teslim almakla görevlendirilir. Görev umduklarından zor çıkar. Önce FBI memurlarının her müslümanı terörist görme ön yargısına takılırlar, arkasından Gümüş Hoca  hava alanına taşınması sırasında kaçırılır.
İlk bölümü aksiyon filmi temposunda aktıktan sonra ikinci bölüm duygusal bir iklime bürünüyor. Bitlis’e köklere yapılan yolculuk, geçmişle yüzleşme seyircinin sevdiği ve filmle daha içten özdeşleştiği bölümler oluyor. Kırmızıgül önceki filmlerinde olduğu gibi mesaj vermeyi bu kez İslamiyet, İslamofobi, terör, kan davası üzerinden sürdürüyor. İslam korkusunun karşısına hoş görüsünü çıkararak ön yargıları yıkmaya çabalıyor. Bir çok mantığı zorlayan yönleri olan senaryonun en zayıf halkasını didaktik konuşmalar oluşturuyor. Acar polisin FBI detektiflerine yaptığı ‘Sizler Irak’a petrol için gittiniz ne demokrasisinden bahsediyorsunuz’ şeklindeki had bildirme veya dinin hoş görüsü üzerine yapılan alıntılar hepimizin malumu olan hiç bir özgünlük içermeyen sözler. Böylesine iddialı bir yapımda mesajların daha incelikli  düşünülmesi ve 'kör gözüne parmağın'  şeklinde  olmaması gerekirdi. Mantıken İslami cemaat liderinin eşi  nasıl müslümanlığı kabul etmemiş  olabilir ?  Kızınının adının yabancı olması kabul edilebilir mi? İyi kotarılmış aksiyon sahneleri ve yabancı  oyuncular var diye bir filmi Hollywoodvari olarak etiketlemek nasıl bir şey ?  Herkesin Hollywood kalıplarında film çekmesi dünyayı tek tip bir şekile sokmaz mı? Farklılıklar nerede kalacak, Hollywood ayrı bir kültür, her yere taşınması gerekmiyor. Örneğin filmin en etkileyici sahneleri Bitlis bölümleri oluyor. Seyirci kendi kültürünü burada buluyor.
Oyunculuklar iyi bir uyum içinde akıyor. Bilginer, Hoca karakterinde etkileyici, karısını canlandıran ise Gershon inandırıcı. Danny Glover islami lider, Robert Patrick (Terminatör 2 ‘nin sıvı metal adamı olarak tanıyoruz kendisini) FBI detektifi rollerinde iyi gözüküyorlar.
Her filmin eleştirilecek yönleri vardır, önemli olan bütüne bakmak dersek, seyredilmesi gereken bir film olarak şekilleniyor ‘New York’ta Beş Minare’.            
          
Emin Yeğinboy 

 

No comments:

Post a Comment