Amerika’nın
ırkçılık konusunda geçirdiği sıkıntılı yıllar, Hollywood’un özenle işlediği bir
konuya dönüştü. Geçmişle yüzleşme konusunda, Obama’nın ikinci dönem
seçilmesinin etkisi veya Spielberg’de olduğu gibi kişisel takıntı olabilir. Beyaz ırkın, sırf ten renginden dolayı
kendisine eşit görmediği insanların ayağına taktığı zincirin çıkarılmasında ilk
adımı atan Abraham Lincoln’ün
hikayesi, Spielberg’in yıllardır hayalini kurduğu bir proje oldu. Deneyimli
senarist Tony Kushner’in senaryoyu
yazması on yılı almış. Lincoln rolü için Daniel Day- Lewis dışında başka
bir oyuncuya teklif götürmeyen Spielberg, bu kararlığının karşılığını almış. Day-Lewis
karakterini olağanüstü bir oyunculuk gösterisi yaparak canlandırıyor. Canlandırmıyor adeta Lincoln oluyor.
Öykü köleliği
kaldırmayı kafasına koymuş Lincoln’ün bu konuda anayasaya eklenecek 13. ek maddeyi
parlamentoda oylamaya sunmaya hazırlanmasına, parlamento tartışmalarına ve
oylamaya odaklanıyor. 1865 yılında,
iç savaşın hala sürüyor olması ve muhalefet partisi Demokratlar’ın katı tutumu önündeki dev engellerdir. Muhalefetin en
az 20 oyuna ihtiyacı olan Lincoln bu konuda politikanın değişmeyen kurallarını devreye
sokar. Karşı tarafın adamlarını masa
altından makam vaatleri ve yeni iş olanakları ile kendi taraflarına çekerler. Parlemento
tartışmalarında sarkastik ve yıkıcı hitabetiyle tanınan parlamenter Thaddeus Stevens’ın kürsü
hakimiyetinden destek alırlar.
Lincoln “politika kuralları asla değişmez”
gerçeğinin altını çiziyor. Tarihin en önemli kararlarının altında bile politik manipülasyon olduğunu,
insanların sadece fikirlerle etki altına alınamayacağını göstermesi ders
niteliğinde. Daha da önemlisi alınan büyük kararların altında duygusallığın, mantıkla eşit paylaşımı
olduğunu da gösteriyor. Lincoln’ün çocukluğunda tanık olduğu köle
nakliyatının, kendisinde yarattığı duygusal yıkımdan yola çıkması, Thaddeus’un
ateşli konuşmalarının altında yine kişisel nedenlerin yatması bu görüşü
destekliyor.
Lincoln’ün
içine kapanıklığı, sakin, anekdotlar ekleyerek yaptığı konuşmaları
karşısındakileri ara sıra şaşırtıyor. Küçük yaştaki oğlunun ölümünün onu üzgün
, kendinle hesaplaşır bir ruh durumuna ittiği anlaşılıyor. Verdiği kararlardan
dönmemesi onların gerçekleşmesi için her türlü zekice manevrayı kullanması,
politik kimliğinin en büyük artısı. Karısı ile yaptığı ev içi konuşmalar,
gördüğü rüyaları yorumlatması, askere gitmek isteyen oğluna izin vermemesi
hatta attığı tokat onun politik yaşamdaki kimliğinden çok farklı gözüküyor.
Kuzey
Birliği üniforması taşıyan zenci askerin Lincoln’e “beyazlar artık kendi
adlarına savaşan elleri silahlı zencileri görmeye alışmış olduklarına göre, belki
birkaç yıl içinde zenci teğmen ve yüzbaşılara da alışabilirler. Elli yıl sonra belki zenci bir albaya.
Yüzyıl sonra ise… Oy hakkına” şeklindeki sözleri olayın nereden nereye
geldiği konusuna veya Amerikan demokrasisinin ilerlemesine (veya
propagandasına) yarıyor.
Lincoln bir kapalı mekan filmi. Kalın perdelerin örttüğü loş odalarda
yapılan konuşmalar ve tartışmalar filmin büyük bölümüne hakim. Spielberg’in
değişmez görüntü yönetmeni Janusz
Kaminski, filmin tüm ruhunu toplanmış iki perde arasından loş odaya süzülen
ışığın önünde, profilden duran ince yapılı Lincoln karesiyle yansıtıyor.
Thaddeus Stevens karakterine Tommy Lee Jones müthiş bir enerji
veriyor. Sakin sakin dinleyen adam aniden volkan gibi patlıyor, karşı görüşteki
herkesi susturuyor.
Tarihsel
detayların zenginliği, muhteşem bir Daniel Day-Lewis ile son yıll
No comments:
Post a Comment