Usame
Bin Ladin’in takip sürecini ve öldürülmesini anlatan “Zero Dark Thirty” olumsuz birçok tartışmaya yol açtı. Büyük
bütçeli aksiyonları çeken tek kadın yönetmen olan Kathryn Bigelow, yaşanılanlardan yola çıkarak anlatıyor öyküsünü. Maya
adında inatçı, kadın CIA ajanını odak
noktasına yerleştiren Bigelow’un, istihbarat örgütünü çok olumlu ele aldığı
söylenemez. Maya dışındaki çoğu ajanın yeterli olmadığı, sıradan bürokratlar
olarak çalıştığını gösteriyor. Maya’yı bu kadar motive eden nedenlerin başında,
yakın arkadaşlarını canlı bomba eyleminde kaybetmiş olmasından duyduğu üzüntü
geliyor. Jessica Chastain Oscar
adaylığı yanında Altın Küre’de en
iyi kadın oyuncu ödülünü kazandığı karaktere, depresif ruhta pes etmeyen ajan yorumunu etkileyici yansıtıyor. Bin
Ladin’in saklandığı tahmin edilen evin bulunmasından sonra iki yıl kadar
izlenmesi, bir türlü baskına karar verilememesi, CIA’nın 9/11 başarısızlığından sonra yanlış bir karar vermekten ve eleştirilerin
hedefi olmaktan ne kadar çekindiğinin işareti olarak görülüyor.
Film
üzerine yapılan eleştiriler, işkence sahnelerini üzerine yoğunlaştı. İşkenceyi
meşru kıldığı üzerine tepkilere yönetmen Bigelow “göstermek kabul etmek değildir, ben sadece yapılanları gösterdim”
şeklinde yanıt verdi. 11 Eylül kurbanlarının yakınları “ateş düştüğü yeri yakar”
şeklinde bir bildiri yayınlayarak durumu onayladıklarını ifade ettiler. Filmin
en can alıcı sahnelerinden birisinde, TV’de Obama işkence aleyhine konuşurken,
masa başında konuşan CIA bürokratları bir an için sessiz kalıp, dinler ve
kayıtsızca tekrar toplantıya devam eder. “9/11
Fahrenheit” belgeselinin isyankar
yönetmeni Michael Moore filmin
işkenceyi özendirmediğini aksine itici gösterdiğini söyledi. Gerçek olan 11
Eylül sonrası CIA’nin Bin Ladin’in saklandığı yeri bulabilmek için yoğun bir
şekilde işkence uyguladığıdır. Guantanama’da
yapılan onca işkence İnsan Hakları Örgütleri tarafından yıllardır protesto
ediliyor. 2006’da Michael Winterbottom doküdraması “Guantanamo
Yolu” buralarda yapılanları, Pakistan kökenli, İngiliz vatandaşı üç gencin
yaşadıkları üzerinden anlattı ve Berlin’de Altın Ayı ödülünü kazandı.
Amerika’nın insan haklarından bahsedip, başka ülkelere saldırdığı dünyada,
işkenceyi kendi uygulaması sıkı bir tezat oluyor.
“00:30”
un final bölümündeki ev baskınında komandoların seçim yapmadan herkesi öldürüp,
insanlardan çok evdeki hard disk, videolara,
belgelere odaklanması, terörizm ile savaşta hedefin ne olduğunu mükemmel
anlatıyor. Bigelow belgesel ve kurgu
arasında seyreden anlatımında finale yaklaştıkça, sonu bilinen bir öykü
olmasına karşın, nefes kesen bir tempo
yakalıyor. İki yıl önce Oscar Ödülünü kucakladığı “Ölümcül Tuzak-Hurt Locker” ile karşılaştırıldığında militarizmi
övmekten uzak durmaya çalışan, liberal anlayışta
bir film kotarmış. Oscar adaylıkları arasında sadece en iyi film dalında yer
alması, yönetmen ödülünde Bigelow’un pas geçilmesi, filmin şiddeti tüm çiğliyle
gösterdiği sahneler yüzünden olduğu düşünülebilir.
No comments:
Post a Comment