Yaşam öyküleri, sinemanın en fazla el attığı
konulardan birisidir. Başlı başına bir sinema türü olarak
adlandırabileceğimiz yaşam öyküleri
genelde dram olarak kayıtlara geçer. “Gerçeği
anlatabilmek için bazen yalan söylemek gerekebilir” sözünden yola çıkarsak
çoğunun gerçekle kurmaca arası veya yönetmenin görmek istediği gibi perdeye
yansıtıldığını biliyoruz. Buna karşın gerçeğin bir bölümünü de izlemek,
tanıklık etmek yetebiliyor. Gerisini zaten sinemanın
büyüsü dolduruyor.
1.Arabistanlı Lawrence-Lawrence of Arabia
-(1963)- Yönetmen : David Lean
2. Amadeus-(1984) Y: Milos Forman
3.Kızgın Boğa-Raging Bull- (1980)- Martin
Scorsese
4.Gandhi – (1982)- Richard Attenborough
5.Bonnie and Clyde- (1967)-Arthur Penn
6.Schindler’in Listesi-Schindler’s List-(1993)
-Steven Spielberg
7.Kelebek ve Dalgıç-The Diving Bell and The
Butterfly (2007)-Julian Schnabel
8.Serpico-(1973)-Sidney Lumet
9.Fil Adam-The Elephant Man (1980)-David
Lynch
11.Patton-(1970)-(1970)-Franklin
J.Schaffner
12.Son İmparator-The Last Emperor –(1987)-Bernardo
Bertolucci
13.Akıl Oyunları-Beautiful Mind –(2002)-Ron Howard
14.Ed Wood-(1994)-Tim Burton
15.Viva Zapata –(1952)-Elia Kazan
16.Ché-Volume 1-2 (2008)-Steven Sodebergh
17.Cesur Yürek-Braveheart-(1995)-Mel Gibson
18.Ray-(2004)-Taylor Hackford
19.Shine-(1996)-Scott Hicks
20. Kraliçe-The Quenn-(2006)-Stephan Fréars
21.Kaldırım Serçesi-La Mome (2007)-Olivier
Darden
22.Milk –(2008)-Gus Van Sant
23.Yabana Doğru-Into the Wild (2008)-Sean
Penn
24.Elisabeth : Altın Çağ (2007)- Shekpur
Kapur
25.Billy Elliot (2000)-Stephen Daldry
Listenin en tepesinde yer alan “Arabistanlı Lawrence “ bir İngiliz
ajanının sıra dışı yaşamını, çölün mükemmel görselliğiyle harmanlayan
hafızalardan asla silinmeyecek bir başyapıt oldu. Her yaşam öyküsünün başarılı olma
mecburiyeti olmadığından, Serpico (Al
Pacino) polis teşkilatı içindeki
yolsuzluklarla olan mücadelesinden zaferle ayrılmayı başaramaz. Jack La Motta (Robert De Niro) orta
sıklet boks şampiyonluğundan kapı güvenliğine kadar düşer. En ayrıksı yaşam
hikayelerinden birisini anlatan “Kelebek
ve Dalgıç”, vücudunda felç
olmayan tek kas olan sol göz kapağını iletişim aracı olarak kullanan Jean-Do’nun (Mathieu Amalric) yaşam sevgisini ve inanılmaz mücadelesini
anlattı. David Lynch’in düş ve sembollere bulaşmadığı az sayıdaki filmlerinden
olan “Fil Adam” da acılı ve üzücü bir yaşamı yansıttı. Müzisyen yaşamları
sinemanın her zaman ilgisini çeker, Mozart’ın kısa yaşamını ve emsalsiz müzik
yeteneğini, onun en yakın rakibi Salieri’nin gözünden anlatan “Amadeus” tüm zamanların en iyi yaşam
öykülerinden oldu. Avustralyalı piyanist David
Helfgott’un hastalıklı dünyasından sıyrılıp kendisini nasıl müziğe
adadığını “Shine” da Geoffrey Rush muhteşem bir performansla
gösterdi. Ray Charles’ın uyuşturucu ve düşüşlerle dolu hayatını “Ray” de Jamie Foxx oynadı. C- sınıf,
çöp bilim kurguların yönetmeni Ed Wood’un
hayal kırıklıklarıyla dolu yaşamını Johnny
Deep ve Tim Burton ikilisi siyah
beyaz karelerle anlattı. Otuzların ekonomik kriz yıllarında çılgın gangster
ikilisi Bonnie ve Clyde’ın deli dolu eylemlerini, halktan destek almalarını ve sonlarını Warren Betty ve Faye Dunaway
ikilisi ölümsüzleştirdi.
Sodebergh uzunluğu nedeniyle iki bölüme
ayırdığı Ché Guevera’nın yaşamını,
belgesel ve kurgu arası bir dille anlattı.
Benicio Del Toro’nun, Ché karakterine verdiği derinlik
yanında Bolivya günlüklerinden yola çıkılarak yazılan ikinci bölüm, gerilla
savaşının çıkmazlarını vurguluyordu. “Kaldırım
Serçesi”nde Marion Cotillard ve Elisabeth’de Cate Blanchett’in performansları hafızalardan silinmeyecektir.
Edith Piaf’ın şarkı söyleme mimiklerinden, hafif kambur duruşuna kadar her
şeyini müthiş beden diliyle oynayan Cotillard 2008’de (hakkıyla) en iyi kadın
oyuncu Oscar’ını kazandı. Blanchett bakire kraliçe Elisabeth’de ruhen ve
bedenen yüklendiği sıkıntıları muhteşem yansıttı.
Sean Penn yönettiği “Yabana Doğru” da modern yaşamın standartlarından kaçıp Alaska’nın
yalnız doğasına sığınan Chris McCandless’in gerçek yaşamını, Eddie Vedder’ın
mükemmel müziğiyle harmanladı. Aynı Sean Penn, “Milk” de San Fransisco’nun eşcinsel Belediye Başkan adayı Harvey Milk karakterinde oyunculuk
gösterisi sundu.
İşçi sınıfından gelen bir çocuğun İngiliz
Kraliyet Balesinde baş balet olmasını anlatan
“Billy Elliot” Broadway’de
ayni müzikali sahnelemiş olan Stephen Daldry tarafından perdeye uyarlandı.
İsyankar karakterlerin değişmez kaderini
Emilio Zapata’da Marlon Brando ve Richard Wallace’da Mel Gibson paylaştı. “Viva
Zapata” sayısı bilinmeyecek kadar çok Meksika devrimlerinden karizmatik bir
karakteri tanıttı. Mel Gibson oynayıp , yönettiği ve Oscar kazandığı “Cesur Yürek” ile kendi tarihini yazdı.
No comments:
Post a Comment