yazarlar

KEKEME KRALIN MÜCADELESİ

ZORAKİ KRAL-KING’S SPEECH


Yönetmen: Tom Hooper
Oyuncular: Colin Firth, Geoffrey Rush, Helena Bonham Carter, Guy Pearce.

2011 Oscar adayları arasında gerçek yaşam öykülerinden ilham alan filmler çoğunlukta. “Zoraki Kral” da İngiliz Krallığının kekeme varisi Prens Albert’in(Colin Firth) tahta çıkış öyküsünü anlatıyor.

Ağabeyi Edward’ın(Guy Pearce) monarşinin tutucu kurallarına uymayan sevgilisi için krallıktan feragat etmesi ile, Albert tahta çıkmak mecburiyetinde kalır. En büyük sorunu olan kekemelikten, onca tedaviye rağmen kurtulamamaktadır. Kekeleyen, bir cümleyi tamamlayamayan bir kral halkına sesini nasıl duyuracaktır? Artık umutlarının azaldığı bir dönemde karısı Elisabeth’in (Helena Bonham Carter) bulduğu konuşma terapisti Lionel Logue (Geoffrey Rush), o zaman için alışılmadık yöntemler ile o'nun kekemeliğini tedavi etmeye çalışır.


Öykü 1925 yılından başlayıp Albert’in York Düklüğünden, George VI olarak tahta çıktığı, 1937 yılına kadar geçen bir süreci anlatıyor.

Hitler’in tüm Avrupa için bir tehdit unsuruna dönüştüğü dönemdir. Ülkelerin savaş tehlikesine karşı güçlü, karizmatik liderlere en fazla ihtiyacı olduğu zamanlardır. İngiltere Krallığı doğru dürüst konuşamayan bir kral ile nasıl güç sembolü olabilecektir ? 

Albert, Hitler’in kitleleri hipnotize eden çoşkulu konuşmalarını, kendisi itiraf etmese de, haber filmlerinde hayranlık içinde izler. Televizyonun daha insan yaşamına girmediği, radyolu günlerdir. İnsanların yaklaşan savaş haberleri için kulaklarını radyoya dayadığı günlerde, Kralın yapacağı tahta çıkış ve ulusun moralini yükseltme konuşması, İngiltere ve tüm sömürgelerinde merakla beklenir. Önce yöntemlerine inanmadığı Lionel, ilerleyen günlerde önce güvenini sonra ise sevgisini kazanır. Lionel kendi geliştirdiği psikoterapatik ve modern fonetik yöntemlerden destek alarak,  Bertie” diye aile içindeki lakabıyla hitap ettiği Albert’i, ulusu etkileyen bir konuşmacıya dönüştürür.
Film bir insanı asosyal ve agresif bir duruma sokan kekemelikten yola çıkarak bir lidere nasıl dönüşebileceğini anlatırken gerçek bir dostluğu da gösteriyor.  George VI ve Lionel arasında kurulan dostluk gerçekte de, her ikisinin ölümüne kadar sürüyor. Diğer yönden ise monarşinin içine kamerasını doğrultarak, iç dinamiklerini gösteriyor. Aşılmaz kuralların şekillendirdiği krallıkların, asil olmayan insanları ve ilişkileri içine almadığını Edward örneğinde izliyoruz. Önceki evliliğinden iki çocuğu olan bir kadının kraliçe olmasına izin vermeyen sistem karşısında Edward aşkı Wallis’i tercih ederek, tahtından feragat ediyor. Gerçekte Albert kendisini layık görmediği bir tahta mecburiyetler sonucu çıkıyor. Daha başbakan seçilmemiş Winston Churchill’de (Timothy Spall) bir yan karakter olarak karşımıza çıkıyor ve karşılıklı konuşmalarında kralı cesaretlendiren eleştiriler yapıyor.
Colin Firth ve Geofrey Rush’ın oyunculukları filmin en büyük artısı denilebilir. Çok büyük iniş ve çıkışları olmayan bir öyküyü, her iki oyuncu mükemmel çizdikleri karakterler ile seyredilebilir hale dönüştürüyor. Dramın içinde saklı olan mizah, ölçülü oyunculuklar ile fark edilir hale geliyor. Yönetmen Tom Hooper bir dönem filmi için ilginç bir set ve görüntü açıları kullanıyor. Dar ve uzun koridorlar, yakın plan çekimlerin geniş açılar ile yapılması gibi. Dönem filmlerinde kullanılan geniş, ferah görüntüler yok. Kralın yapacağı konuşma için mikrofon önüne geçmesini merakla beklenen bir gerilime dönüştürmesi çok başarılı.
Abartılı karakterlerin oyuncusu olmayan Colin Firth büyük bir ihtimalle Oscar’ı hakkıyla kucaklayacak.

Geoffrey Rush’ın ise yardımcı erkek oyuncu ödülünde Dövüşcü’de mükemmel bir oyunculuk gösteren Christian Bale’in en sıkı rakibi olacağını düşünüyorum.        
               
                

No comments:

Post a Comment