yazarlar

DOĞANIN ORTASINDA SIKIŞIP KALMANIN ÇARESİZLİĞİ



 127 SAAT - 127 HOURS


YÖNETMEN : DANNY BOYLE
OYUNCULAR: JAMES FRANCO, KATE MARE, AMBER TAMBLYN
 
“127 Saat-127 Hours” koltuğa kurulup rahat izlenecek bir film değil. Kanyonda bir çatlakta kolu sıkışan genç adamın beş gün süren yaşam mücadelesini izlemek insanın içini acıtıyor. Bu yıl Rodrigo Cortes’in başarılı ile yönettiği“Toprak Altında-Buried” toprak altına canlı gömülmüş bir adamın doksan dakika süren çaresizce mücadelesini, nefesi daralarak izleyen seyirciye, “127 Saat” de benzer duyguları yaşatıyor. İzlenen öykünün gerçekten yaşanmış olduğunu bilmek kahraman Aron Ralston ve seyirci arasındaki empatiyi güçlendiriyor. Aron’un beş gün boyu kamerasına kaydettiği görüntüleri adeta bire bir çeken yönetmen Danny Boyle sıkışmış bir kolun acısını hissettirmeyi başarıyor. 

Vahşi doğa ve insan arasındaki ilişki sinemada bir çok kez işlendi. Bunun son yıllardaki en iyi iki örneği Sean Penn’in yönettiği “İnto The Wild-Özgürlük Yolu” ve Gus Van Sant’ın minimalist bir sinematografi ile anlattığı “Gerry” oldu. Bu iki filmin 127 Saat ile ruhsal farklılıkları yönetmenlerin dolayısıyla kahramanlarının farklı bakış açılarından kaynaklanıyor.” İnto The Wild” tamamen tüketim toplumunun dışında kalmak isteyen, çekirdek ailenin şablonlarından kaçan bir genç adamın, Chris McCandless’in, vahşi doğa ortasında kendisini özgür hissetmesini anlatıyordu. O dönmek istemiyordu. 127 Saat’in Aron’u ise kolunu sıkıştıran kaya parçası ile verdiği mücadele sırasında ailesini, sevgilisini veya tüketeceği soğuk içecekleri düşünerek yaşama tutunuyor. Aron kendisini iyi hissettiği için doğaya tek başına açılan, öz güveni tam bir delikanlı iken, Chris tam tersi duygular ile hareket eder, o kendisini iyi hissetmediği için doğaya kaçar. 

Danny Boyle iki yıl önce “Milyoner-Slumdog Millionar”ile Oscar kazanırken kendi içinde yaşadığı değişimi ilan ediyordu. “Trainspotting” gibi tüm zamanların en aykırı ve çarpıcı filmlerinden birisini yönetip, tüm tüketim araçlarına sıkı bir tokat aşk eden yönetmenden, oryantal soslu bir Bollywood esintisi taşıyan, ana akımın güvenli sularına meyletmiş bir yönetmene dönüşüyordu. Araya giren en yaratıcı Zombie filmlerinden sayılan “27 Gün-27 Day” ü de unutmamak lazım. Bu aralar raitingi yüksek bir dizi olan “Dead Man Walking” in çıkış temasını bu filmden aldığını belirtelim. Bu kez 127 Saat gibi tek kişi üzerinde yoğunlaşan ve teknik olarak zor gözüken bir hikayeyi, sevdiği video klip estetiğinin hızla akan veya perdeyi bölen çok parçalı görüntüleri ile zenginleştirip sunuyor. Kahramanın acısını, bu şekilde zihninde yaşadığı renkli ve sıcak hayaller ile azaltıyor. Dolayısıyla seyircinin üzerindeki klostrofobik duyguyu da azaltıyor. Gerçek kamera görüntülerinden yola çıkarak kahramanın yalnızlığını, sadece 15 dakika güneş ışığı alan yarığı, her gün aynı saatte geçen şahini, her saat azalan suyu ve en sonunda kolunu kesme sahnelerini etkileyici kareler ile yansıtıyor. Artık direnci tükenmek üzere olan saatleri ve bilinç dışı bir refleksle kestiği kol mükemmel bir görsellikte. 

James Franco gerçekten zor bir rolü üstlenmiş. Hem fiziksel açıdan hem de psikolojik açıdan her oyuncuyu zorlayacak bir performansı olağan üstü bir inandırıcılık ile canlandırıyor. Bu yılın Oscar ödülünü kazanması kimseyi şaşırtmayacak. 

“Doğaya çıkarken yakınlarınıza mutlaka haber verin” derken aileden kopmayın, yaşamın gelip geçici zevklerine tutunmayı da unutmayın öğütleri akılda kalıyor salondan çıkarken.

No comments:

Post a Comment