F. Scott Fitzgerald’ın ünlü romanı “Muhteşem
Gatsby” Amerikan Rüyası’nın yarattığı zenginlik ve debdebenin ardındaki
yalnızlığı mükemmel yansıtır. Amerika’da yirmili
yıllarda patlayan ekonominin yarattığı zenginlik insanların başını döndürür.
Kimin nasıl para kazandığından çok nasıl yaşadığı önemlidir. Yeni zenginlerin
görgüsüzce sergiledikleri parlak yaşam tarzı onların kimlik arayışlarının bir
yansıması olur. İki dünya savaşı arasındaki bu bireyci, kuralsız, inançsız
dönem “Kayıp Kuşak” veya ”Caz Çağı” olarak adlandırılır. Otuzlu yılların
başında gelen büyük buhran bu müsrif dönemin bir sonu olur. Roman Fitzgerald ve
eşi Zelda’nın da bizzat yaşadıklarından yola çıkarak bu şaşalı hayatın
gerisinde Gatsby’nin yaşadığı derin kimlik bunalımını anlatır. 1974’de Robert Redford’un canlandırdığı
Gatsby rolünü bu kez Leonardo DiCaprio üstlenmiş. Redford’un karizmatik
duruşuna karşın DiCaprio özgüven sorunu yaşayan tereddütlü bir karakter olarak yorumluyor.
Aileden zenginleri temsil eden Tom Buchanan karakterini ise Joel Edgarton oldukça
karikatürize etmiş.
Psikolojik
derinlikten çok görselliğin ön plana çıktığı bir Gatsby yorumu var karşımızda.
Luhrmann parlak, masalsı, hızlı kurgulu kabaretist anlatımını bir kez daha
tekrarlıyor. Avustralyalı yönetmen Baz Luhrmann klasik eserlere yaptığı modern
rötüşlerle dikkat çeken bir yönetmen. “Teatralleştirilmiş
sinemasal biçim” olarak adlandırdığı üslubunun mekan, müzik ve kurgudaki
özgünlüğünü, çok bilinen klasik eserlere uyguladı. İlk uzun metrajı “Aşk ve
Dans-Strickly Ballroom” dan sonra ”Romeo+Juliet”(1996),
“Kırmızı Değirmen-Moulin Rouge”(2001)
de müzik ve dramı modern bir yorumla
birleştirdi. “Romeo+Juliet” de, Shakespeare tiradlarını Los Angeles
sokaklarında çete elemanlarına konuşturdu. Bu ölümsüz eseri modern bir yorumla
tekrar yaratırken en önemli farklılıklardan birisini müzikte Garbage , The Cardigans, Buthole Surfers,
Thom Yorke gibi punk, rock , elektronik arası seyreden grup ve müzisyenlere vererek
gerçekleştirdi. Ayni devrimci
yaklaşımı “Moulin Rouge” un klasik müzikal yapısını bozarak yaptı. Aralarında Marc Bolan’dan “Children of Revolution”,
Queen’den ”The Show Must Go On”, Sting’den “Roxanne”, “Nirvana’dan “Smeels Like
Teen Spirit” gibi parçaların olduğu birçok popüler rock parçasını yeniden
yorumlayarak efsane kabarede yaşanan yazar Christian ve dansçı Satine
aşkını anlattı. Kırmızı tonu ve her türlü kitch unsuru görsellikte kasıtlı
olarak abartan Luhrmann seyirciyi sinemasal inandırıcılıktan uzak tutarak bir
kabare müzikali seyrettiğine inandırmak ister. Çok bilinen klasiklere
yönelişinin altında “çok iyi bildiğiniz bu eserleri bir de benden izleyin”
cesaretini gösterir. Görsellik çok kullandığı zoom çekimler gibi seyirciyi
içine çeken hipnotik bir alana dönüşür. Luhrmann’ın 1920’lerde geçen “Muhteşem Gatsby” nin o dönem için isyankar
sayılan caz müziğiyle olan bağını kopartıp bu günün isyankarı Jay- Z’nin caz, hip-hop
arası yorumladığı şarkılarına bağlaması asla şaşırtıcı değil. Orijinal eserin
de caz ile olan bağı o yıllarda bu müziğin yeni ve isyankar olmasından
kaynaklanıyordu. Caz da Hip-Hop gibi Afro-Amerikalıların kendilerini bir ifade
biçimi. U2, Bryan Ferry, Lana Del Ray, Emeli Sandé şarkılarının Jay-Z yorumları
mükemmel şahsen film sonrası dinlemeyi
sürdürüyorum .
Filmin
anlatıcısı komşu Nick Carraway (Tobby Maguire) yazar Fitzgerald gibi her şeyi
yazıyor. Anlatıcının varlığı seyirci ve öykü arasında bir duygu aralığı
yaratması, görselliğin ön planda olması Gatsby ve Daisy arasındaki aşkı
yeterince aktaramıyor seyirciye. Temposu,
masalsı atmosferi, canlı renkleriyle farklı bir film “Muhteşem Gatsby”.
MUHTEŞEM GATSBY-THE GREAT GATSBY
YÖNETMEN: BAZ LUHRMANN
OYUNCULAR: LEONARDO DICAPRIO, CARREY MULLIGAN,
TOBBY MAGUIRE, JOEL EDGERTON .
No comments:
Post a Comment