yazarlar

DIVING BELT and BUTTERFLY

Felçli ama bir kelebek kadar özgür..

 21 Nisan 2008 


DALGIÇ VE KELEBEK (Diving Belt and Butterfly) 


Yönetmen: Julius Schnabl Oyuncular: Mathieu Amalric, Emmanuelle Seigner, Max von Sydow, Marie Josee Croze


Sinemalardan kısa sürede kayıp giden 2008’in en iyi filmlerinden birisi olmaya aday ‘
Beyin damarlarındaki hastalık nedeniyle geçirdiği kriz sonrası çalışan bir beyin ve sol göz dışında tümüyle felçli bir vücut ile yaşamını sürdürmek zorunda kalan Jean Dominique Bauby’nin öyküsünü bir sinema filmi yapmak oldukça riskli bir proje.

Filmin bir bölümünü karakterin gören sol gözünden izleyen seyirci düşüncelerini dış ses olarak öğreniyor. Elle dergisinin iktidar sahibi editörlüğünden yatağa bağımlı bir felçliye dönüşmek başlangıçta umutsuzluk ve isyanı getiriyor. Hastanın üç haftalık koma sonrası uyanışıyla başlayan filmde seyirci ve baş kahraman olanları aynı zamanda öğreniyor. Doktorların ‘Gözlerinizi açın, Işığı takip edin, Korkmayın, Hastanedesiniz, Başınıza geleni biliyor musunuz ?‘ şeklindeki uyarılarıyla gözünü açan Jean Dominique Bo’nun ve seyirci aynı gözle dünyayı görmeye başlar. Gözün sulanmasıyla zaman zaman bulanan görüntüler vasıtasıyla onun iç ve dış dünyasına tanıklık ediyor seyirci. Doktorların kendisine açıkladıkları çok ender rastlanan Locked –İn-Sendromu’nda tüm vücut felçli iken organlar ve beyin fonksiyonun sürdürüyor. Doktorların tüm mucize söylemlerine karşı hastanın haklı isyanı başlıyor ‘Hayat bu mu?’ Sonra hastanın dış dünya ile ilişki kurduğu dönem başlıyor. Bir ortofonist (konuşma teknisyeni) ve fizyoterapist desteğiyle kullanım önceliklerine göre sıralanmış bir alfabeyi öğrenmeye başlar. Göz kırpışları ile cümle kurmaya başlar. Zorlanır bu kadar ayrıntılı bir iletişim yolu karşısında. Kendi kendine sorar 'Tabiatımın ortaya çıkması için kör veya hasta olmam mı gerekiyordu?' Geçmişi içi boş olarak yaşadığını itiraf eder. Hayata karşı duyduğu isyan yerini yavaş yavaş umuda ve kendisiyle yüzleşmeye bırakır. Yaşadıklarını kitaba dönüştürmeye karar verir. Artık seyirci de yaşadıklarını onun değil kendi gözünden seyretmeye başlamıştır.






Eski yaşamına yaptığı anımsamalar ile üç çocuğunun annesi Celine (Emmanuelle Seigner), tekerlekli sandalyeye mahkum babası ( Max von Sydow), sevgilisi ile olan ilişkileri konusunda seyirci bir iletişim kuruyor. Kadınlara olan ilgisini yitirmeyen Bauby çevresindeki kadınlar üzerine olan fantezilerini sürdürürken, tek gözünün yardımıyla sevgilisine ‘hergün seni bekliyorum’ mesajı gönderebilecek kadar yaşama bağlı. Geriye dönüşlerde Bauby’nin geçmişteki yaşamı, seyirciye de yorum yapacak bir alan bırakarak tanımlanıyor.






Schnabl ve görüntü yönetmeni Janusz Kaminski ikilisi seyredilmesi sıkıntılı olabilecek bir konuyu duygu sömürüsüne kaçmayarak, yalın, yerinde vurgulamalar ile son derece rahat bir seyirlik olarak sunuyor. Karamsarlık ve gözyaşına kesinlikle izin vermiyor. Başlangıç bölümündeki yer yer bulanan, hastanın gözünden olan anlatım yavaş yavaş klasik anlatıma dönüşüyor. Kaminski bilhassa baş karakterin gözünden yaptığı çekimlerde teknik detaylar ile harikalar yaratıyor. Dış sahnelerin her biri mükemmel ışık seçimleriyle adeta bir tablo. Baş roldeki Mathieu Amalric kolay kolay unutulmayacak bir oyunculuk sergiliyor. Ressam, heykeltıraş yönetmen Schnabl aykırı karakter yaşamlarına meraklı olduğunu ‘Basquiat’ ve ‘Before Night Falls’ ile gösterdikten sonra bu kez rüştünü ispat ediyor. İnsanın gücünü ve yaşam sevgisini gösterirken, sık rastlanmayan bir stil çalışması olarak kaçırılmayacak bir film. Felçli bir vücudun normal bir beyin fonksiyonu ile fantezilerini ve düş dünyasını ayakta tutarak yaşama tutunması daha iyi anlatılabilir mi?

No comments:

Post a Comment