68 Eylül’ünde, karanlık bir Paris sabahıydı. Pasteur
durağında metrodan indim, hızlı adımlarla Buffon lisesindeki ilk günüme doğru
yürümeye başladım. Okula yaklaştıkça uzun saçlı, blucinli, deri ceketli, sigara
içen ben yaşta çocukların çoğaldığını gördüm. Şaşırtıcıydı. Benim gibi mavi
ceket, gri pantolon, kravat diktasının sürdüğü bir okul hayatından gelen birisi
için, çevre Yıldızlar Savaşı’ndaki
gezegen kadar farklıydı. Okulun gri sütunlu girişine yaklaştıkça şaşkınlığım
arttı. Öğrenciler küçük gruplar halinde aralarında sigara içip, sohbet ediyor,
bazıları yüksek sesle “Kızıl Cephe”
dergisi satıyordu. Okulun karşısında iki adet polis panzeri duruyordu.
Hayatımda ilk kez polis panzeri görmüştüm. Vietnamlı, siyahi çoğunlukta farklı
kökenlerden öğrenciler dikkat çekiyordu. Okula kaydolduğum gün tanıştığım Vietnam asıllı Nguyen yanıma yaklaştı
ve “günaydın” dedi. Yüzümdeki şaşkın ifadeyi fark etti, “her gün böyle,
bazıları akşamları Quartier Latin’e de
gidiyor” dedi. Quartier Latin öğrenci polis çatışmalarının en yoğun olduğu
bölgeydi. Elimde kitaplarım, kalabalığı geçerek gri sütunlu kapıdan okulun
büyük avlusuna girdim. Artık bende 68
ruhunun bir parçası olmaya hazırdım.