yazarlar

PEKİ YA SONRA NE OLACAK ?







MUTLULUĞUN PEŞİNDE-RABBIT HOLE



YÖNETMEN: JAMES CAMERON MITCHELL
OYUNCULAR:NİCOLE KİDMAN, AARON ECKHART, DİANNE WEST.

Evlat acısının geride kalanlar üzerine yaşattığı travma ve yıkım bir çok filme konu oldu. “Mutluluk Peşinde –Rabbit Hole” bu tarifsiz acının peşine düşüp geride kalanların, bununla nasıl baş etmeye çalıştıklarını anlatıyor. Terapi gruplarına katılmak, onun odasını olduğu gibi muhafaza etmek, dine dönmek veya tersi isyan etmek, evi değiştirmek gibi ne olursa olsun hiçbir şey acıyı dindirmeye gücü yetmiyor. Ebeveynler arasındaki duygu kaybı, acıyı içinde yaşamak isteği, yalnızlığı ve şefkatsizliği arttırırken, normal yaşamın birçok standartları onlara batmaya başlıyor. “Mutluluğun Peşinde” tam bu evrede yaşananları, hissedilenleri yansıtmaya çalışıyor. David Lindsay Abaire’in Pulitzer ödüllü tiyatro oyunundan yine onun senaryosu ile sinemaya uyarlanırken, yönetmen koltuğunda bağımsız sinemadan gelen yetenekli James Cameron Mitchell var. Acılı anne Becca’yı oynayan Nicole Kidman, soğuk güzelliği ile içinde kopan fırtınaları ve boşluğu ustaca gizlediği bir karakteri canlandırıyor.

ŞİDDETİN DEĞİŞMEYEN YÜZÜ



DAHA İYİ BİR DÜNYADA-HAEVNEN

Yönetmen : Susanne Bier

Senaryo: Anders Thomas Jensen

Oyuncular: Mikael Persbrandt, Tyrine Dyrholm, Ulrich Thomsen 

“Daha İyi Bir Dünyada-Haevnen” şiddeti farklı boyutlarda inceleyen çok yönlü bir film. Şiddet, aile bağları, intikam, hoş görü, medeniyet ve ilkellik konu içine serpiştirilmiş temalar.  Geçmişe bakacak olursak Yabancı Dilde En İyi Film Oscarlarının çoğunlukla hakkaniyetli dağıtıldığını görürüz, Altın Küre kazandıktan sonra Oscar’da Danimarka yapımı “Haevnen” bu yıl herkesin favorisi Inaratu’nun “Biutiful”ını geride bırakırken çoğunluğu şaşırtmıştı. İzledikten sonra bu ödülü neden hak ettiği anlaşılıyor.  Anders Thomas Jensen’in yazdığı senaryodan yola çıkan  yönetmen Susanne Bier paralel kurgular ile Afrika ve Danimarka’dan anlattığı öyküde meselenin özüne iniyor. Şiddetin özünün gelişmişlik veya geri kalmışlıkla değişmediğini, sadece uygulama şeklinin değiştiğini vurguluyor. İnsan şiddetten ne kadar uzak durmaya çalışsa da eninde sonunda kaçamayacağını gösteriyor. Bunun insanın özünde değişmez bir yapı taşı olduğunun altını çiziyor. Bir yerde şiddete başvurmadan kötülüğün cezalandırılmayacağını da, barışçıl tutumundan ödün vermek pahasına da olsa, gösteriyor. İntikam duygusunu ise şiddetin zirve yaptığı nokta olarak yorumluyor.     

SIDNEY LUMET : HOLLYWOOD'U VE İKTİDARI HİÇ SEVEMEDİ


 O Hollywood’u , Hollywood onu sevemedi. Yönettiği 46 sinema filminin hiç birisini düşler fabrikasında üretmedi, doğduğu New York’ta yaşadı ve filmlerini orada çevirdi. Ve orada 84 yaşında ebediyete kavuştu. Üretken kariyerinde dört kez yönetmen, bir kez ise uyarlama senaryo Oscar’ına aday gösterildi, hiç birisinde kazanamadı. 2005’de tüm kariyeri için Yaşam Boyu Başarı Oscar’ına layık görüldü.

Televizyon için yaptığı film ve diziler ile birlikte toplamda yetmişi aşkın bir külliyat onun sinema tutkusunun en güzel kanıtıdır.  “New York dünyanın en enerji dolu kentidir. Orada film çevirirken dev bir kapak üzerinde oturuyormuş ve her an uçarak gökyüzünü delecekmiş duygusuna sahip oluyorum ve bu enerjiyi her defasında perdeye yansıtıyorum” diyor Lumet, vazgeçemediği kent için.

Hollywood yönetmenlerini kusursuzluğun peşinde koşan teknisyenler olarak tanımlayan usta, filmlerinde genellikle iktidarı ve iktidarın kötüye kullanımını anlatırken, buna ortak veya kurban insanların kaderini mükemmel karakterler ile betimledi. Oyuncuları ile çekimden haftalar önce bir araya gelip tüm senaryoyu bir kez oynayan Lumet, onlara tanıdığı özgürlük ile en iyi performansları almayı başardı. Sıradan ve abartısız oyunculukları severdi. Kendisi Oscar’ı alamadı fakat

YAŞAM ŞİFRESİ - SOURCE CODE

Tekrar Tekrar Yaşanan Son Sekiz Dakika

Yaşamın Şifresi” bir patlamadan önceki son 8 dakikaya tekrar tekrar dönerek, treni havaya uçuran bombacıyı yakalama emri almış Yüzbaşı Colter’un mücadelesini anlatırken gerilim, felsefe, kuantum fiziği, politika ve duygu arasında köprü kurmayı başarı ile gerçekleştiriyor.
 
Teröristin bulunması için aynı tren vagonuna, aynı zaman birimine geriye dönüşlerde aksamayan ve düşmeyen tempo kadar olayın kahramanı Colter’un, içinde bulunduğu durumu seyirci ile birlikte algılaması, her iki tarafı da bombacı kim sorusuna ortak yapıyor. Bu durumda karmaşık senaryoların olası mantık boşluklarını aramak yerine, öykünün içine girmek, kahraman ile özdeşleşmek, bombacının peşine düşmek seyirci de tatmin duygusunu arttırıyor. Senaryonun yaratıcılığı kadar kurgunun aksamadan yaptığı geçişler aksiyon ve gerilimi baştan sona canlı tutuyor. 

40 MUHTEŞEM FİLM POSTERİ


37- Gone With The Wind (1939)


Filmin Konusu:

Vivien Leigh tarafından canlandırılan, ateşli ve bencil tabiatlı yarı İrlandalı güneyli güzel Scarlett O'Hara, Leslie Howard'ın oynadığı centilmen Ashley Wilkes'i sevmektedir. Ashley de onu sever.

Clark Gable'ın incelikli ve doğal bir oyunculukla hayat verdiği, kendini beğenmiş, asi, fırsat düşkünü Rhett Butler da Scarlett'a âşıktır. Ashley, kibar kuzini Melanie (Olivia de Havilland) ile evlenir, çünkü Scarlet'ın tutkulu karakterine karşılık, Melanie ile ortak huzurlu, sakin karakterlerinin çok daha iyi bir evliliğe yol açacağını düşünmektedir.

Bu arada Rhett ve Scarlett ilk karşılaştıklarında aralarında bir elektriklenme olur ve bu Scarlett'ın ilk iki evliliği boyunca da sürer. Scarlett ve Rhett nihayet evlenirlerse de güzel kadın hâlâ sevdiği Ashley'in özlemini çekmektedir.

Bu trajik aşk dörtgeninin fonunda, kuzey-güney savaşı ve güneyin yeniden yapılandırılması, Atlanta'nın yanışı, yaralı güney eyaletleri federasyonu üyeleri ile dolu tarlalar da kullanılıyor. Titizlikle hazırlanmış sahneler, muhteşem gün batımı görüntüleri ve silüetler, görüntü kadar dramatik ve romantik müzik, trajik savaşı somut hale getirmek için kullanılan güney halk şarkıları, yoğun bir nostalji havası, nükteli diyaloglarla Rüzgar Gibi Geçti, sinema tarihinde bugüne kadar çekilmiş en büyük epik dramlardan biridir... Belki de en iyisidir...


Ve diğerleri...

DÜNYA SİNEMASININ EN İYİ 50 FİLMİ


Bir sinema tutkununa ‘en sevdiği filmin hangisi’ olduğu sorulmayacak, tek sorudur. Aklına bir anda düşen filmlerden hangisini daha çok sevdiğine karar veremez. Birini söylerken diğerine ihanet ediyormuş gibi hisseder. O zaman soru ‘en güzel veya en iyi film var mıdır ?  şeklinde değiştirilebilir.

Her film izleyicisi ile mahrem bir bağ kurar. Hissettirmek istedikleri ve hissettirdikleri, düşündürmek istedikleri ve düşündürdükleri, farklı, bir o kadar kişisel, iz düşümler içindedir. Yaşanmış olanlar, düşünülmüş olanlar, hissedilmiş olanlar hepsi bir anda saniyede 24 kare hızında akan resimlere bağlanır. Film bitiminde bazı filmleri alır birlikte çıkarsınız, bir kısmını orada salonda bırakırsınız. Bazılarını o gün, o gece, ertesi gün bir ertesi gün daha gözlerinizde, beyninizde taşır üzerinde düşünürsünüz. Üzerinizdeki duygu titreşimlerini sakinleştirdikten sonra ‘iyi filmmiş’ dersiniz. Bazen çok düşünmeden, duygular sizi terk etmeden kararınızı verir, bir sonraki filme bakarsınız. Nereden bakarsak bakalım verilecek karar kişisel bir seçimdir.

Bir kez daha seyrederken eski bir dost ile karşılaşmanın mutluluğunu duyduğum filmlere sıkı sıkı sarılırım. Onları bırakmam, onlarla tekrar buluşmaktan büyük keyif alırım, onları yaşamımdaki diğer dostlarımla, oğlumla tanıştırır, kaynaştırırım.

Dünya sinemasından en iyi 50 filmi düşünürken bunlar aklımdan geçti. En iyisi içimden geldiği gibi hepsini dökeyim dedim. Dünyanın çeşitli köşelerinden gelen dostlarımla tanıştırayım sizleri. Birden başlayarak bir sıralama yapmak adil olmayacaktı, onları alfabetik olarak dizdim.
  • AMELİE (2000-Fransa)-Jean Pierre Jeunet-Marc Carro
  • ANNEM HAKKINDA HER ŞEY (1999-İspanya)-Pedro Almadovar
  • ANDREİ RUBLEV (1966-Rusya)-Tarkovski
  • AMARCORD (1973-italya)-Federico Fellini
  • AŞK ZAMANI (2000-Honk Kong)- Wang Kar Wai
  • BARBARLARIN İSTİLASI (2003-Kanada)-Deny Arcand
  • BAŞKALARININ HAYATI (2006)-Florian Henckel von Deckenmarck
  • BİSİKLET HIRSIZLARI (1948-İtalya)-Victoria DeSica
  • BİR ERKEK VE BİR KADIN (1966-Fransa)-Claude Lelouche  
  • BURJUVAZİNİN GİZEMLİ ÇEKİCİLİĞİ (1972-Fransa)-Luis Bunuel
  • CENNET SİNEMASI (1988-İtalya)-Guiseppe Tornatore
  • DOGVİLLE (2000-Danimarka)-Lars Von Trier
  • ELVEDA LENİN (2003-Almanya)-Wolfgang Becker
  • DAS BOOT (1990-Almanya)-Wolfgang Peterson
  • DEHŞET YOLCULARI (1953-Fransa)- Henri George-Clouzot
  • DÖRT YÜZ DARBE (1959-Fransa)-François Truffaut
  • DUVARA KARŞI (2004-Almanya)- Fatih Akın
  • GEL VE GÖR (1985-Rusya)-Elem Klimov
  • GÜNDÜZ GÜZELİ (1967-Fransa)-Luis Bunuel
  • KAPLAN VE EJDERHA-(2000-Çin)-Ang Lee
  • KONUŞ ONUNLA (2002-ispanya)-Pedro Almadovar
  • HARD BOİLED (1992-Honk Kong)-John Woo
  • NEFES NEFESE (1960-Fransa)-Jean Luc Godard
  • METROPOLİS (1927-Almanya)-Fritz Lang
  • MÖSYÖ HULOT’NUN TATİLİ (1953-Fransa)-Jacques Tati
  • PAN’IN LABİRENTİ (2006-İspanya)-Guillermo Del Toro
  • PERSEPOLİS (2007-Fransa)- Vincent Parranaud
  • PERSONA (1966-İsveç)-İngmar Bergman
  • POTİEMKİN ZIRHLISI (1925-Rusya)-Sergey Eisenstein
  • PROTESTO (1995-Fransa)-Mathieu Kassovitz
  • RAN (1985-Japonya)-Akira Kurosava
  • RASHOMON (1950-Japonya)-Akira Kurosava
  • ROMA AÇIK ŞEHİR (1945-İtalya)-Roberto Rosselini
  • RUHLARIN KAÇIŞI(2001-Japonya)-Hayao Miyazaki
  • SEKİZ BUÇUK (1963-İtalya)-Federico Fellini
  • SUDAKİ BIÇAK (1962-Polonya)-Roman Polanski
  • SOLARİS (1972-Rusya)-Andrei Tarkovski
  • SIKI KONTROL EDİLEN TRENLER (1966-Çekoslovakya)- Jiri Menzel
  • SAMURAY (1960-Fransa)-Jean Pierre Melville
  • SAKLI (2005-Avusturya)-Michael Haneke
  • ŞARKÜTERİ (1991-Fransa)-Jean Pierre Jeunet-Marc Carro
  • TATLI HAYAT (1960-İtalya)-Federico Fellini
  • TANRI KENT (2002-Brezilya)-Roberto Mairelles
  • TRANSPOTTİNG (1996-İngiltere)-Danny Boyle
  • YAŞAM GÜZELDİR-(İtalya)-Roberto Benigni
  • ÜÇ RENK : MAVİ,BEYAZ,KIRMIZI ÜÇLEME (1993-94 Polonya)-Krzysztoph Kieslowski
  • VENEDİK’TE ÖLÜM (1971-İtalya)-Lucinho Visconti
  • YOL (1981-Türkiye)-Yılmaz Güney
  • YEDİ SAMURAY (1954-Japonya)-Akira Kurosava     
  • YEDİNCİ MÜHÜR (1957-İsveç)-İngmar Bergman
  • Z (1969-Fransa)-Costa Gavras
  • ZORBA-(1964-İngiltere/Yunanistan)-Mihalis Karoyannis

KAYBEDEN İSYANKARLAR KULÜBÜ

 
 
 
Bazı filmleri kategorize etmek zordur. Bu durumlarda seyirciyi yönlendirmek için “bu filmi sevdiyseniz, şunları da izleyin” gibi sıralamalar yapılır ve genellikle işe de yarar. Hayatın içinden dramatik ve gülünç olaylar arasında sallanıp duran, içten içe bir felsefeye tutunmak isteyen filmler vardır ve onları sadece bir türün ana başlığı altında sıralamak uygun düşmez .
 
Kaybedenler Kulübü” de rahatlıkla bu kategoride yer alabilecek bir film. Şöyle tanımlabilir, eğer Trainspotting, Bukowski’nin yaşamından kesitler sunan Barfly, Factotum veya efsanevi Dövüş Kulübü gibi filmlerden hoşlanıyorsanız veya Easy Rider’ın asi ruhunu taşıyorsanız, bu filmden kesin hoşlanırsınız.
 
Kısaca sisteme baş kaldıran, cüretkar, lafını esirgemeyen, cinselliği gizlemeyen filmler arasında üst sıralarda yerini alacaktır. Türk Sineması bu tür filmler için kurak bir arazi gibidir. Serdar Akar’ın “Gemide” veya “Laleli’de Bir Azize” filmleri aykırılar dağarcığının az sayıdaki iyi örneklerinden sayılır. 
Bir radyo kanalında filmle aynı adı taşıyan programda yaptıkları gece yarısı sohbetlerindeki, serbest çağrışımlar Kaan (Nejat İşler) ve Mete’yi (Yiğit Özşener) kısa sürede birer kült karaktere dönüştürür.

2OOO’Lİ YILLARIN EN İYİ OYUNCULARI

2OOO’Lİ YILLARIN EN İYİ OYUNCULARI


İlk on yılını bitirdiğimiz 2000’li yılların ara değerlendirmelerini en yetenekli, en dikkat çekici, performans grafiğini en yükseğe çıkaran oyuncular ile devam ettirmek istiyorum. Bunlar arasında iki binli yıllara girmeden kendisini tanıtan oyuncular da var. Onlar da başladıkları çıkışı istikrarlı bir şekilde yukarıya çeken ve iki binli yılların ilk on yılında yıldızlaşan isimler. Genelde iki binli yıllardan önce isimlerini, performanslarını bilmediğimiz oyunculardan oluşan bir liste olmasına dikkat ettim.

                JAVIER BARDEM

İspanya’nın bağrından kopup gelen bu olağanüstü oyuncu geçtiğimiz on yılın oyuncuları arasında en üst basamaklara tırmanmayı başardı.  2000’li yılları “Geceden Önce-Before Night Falls” de Kübalı şair ve yazar Reinaldo Arenas’ın yaşam mücadelesini canlandırarak açan Bardem , 2008’de “İhtiyarlara Yer Yok-No Country For Old Man” de canlandırdığı tuhaf saç kesimli tetikçi Anton Chigurh rolüyle  en iyi yardımcı oyuncu Oscar’ını kazandı.
En İyi 3 Performansı : 1. İçimdeki Deniz (Ramon Sampedro)- 2004 2. İhtiyarlara Yer Yok (Anton Chigurh)- 2007 3. Karanlıktan Önce (Reinaldo Arenas)- 2000.

           KEIRA KNIGTHLY

Zarif güzelliğini tamamlayan etkileyici oyunculuğu ile iki binli yılların parlak yıldızlarından oldu. 1985 doğumlu olan ve oyunculuğa sekiz yaşında başlayan Knigthly’in dikkat çektiği film 2002’de çevirdiği “Hayatımın Çalımı Beckham-Bend It Like Beckham”oldu. Futbolcu olmak isteyen Hintli kızın futbol oynayan kız arkadaşı olarak arkadan gelip rol çalan Knightly, o yıl Altın Küre’de en iyi film adayı olurken Londralı eleştirmenler tarafından yılın en iyi çıkış yapan oyuncusu seçildi. Arkasından gelen Karayip Korsanları’nın üç bölümü onu geniş kitlelere tanıttı. Jane Austin’ın ünlü romanı “Aşk ve Gurur-Love and Prejudice” un uyarlamasında canlandırdığı Elisabeth Bennet rolüyle yirmi yaşında Oscar’a aday gösterilen en genç