Bazı filmleri kategorize etmek zordur. Bu durumlarda seyirciyi yönlendirmek için “bu filmi sevdiyseniz, şunları da izleyin” gibi sıralamalar yapılır ve genellikle işe de yarar. Hayatın içinden dramatik ve gülünç olaylar arasında sallanıp duran, içten içe bir felsefeye tutunmak isteyen filmler vardır ve onları sadece bir türün ana başlığı altında sıralamak uygun düşmez .
“
Kaybedenler Kulübü” de rahatlıkla bu kategoride yer alabilecek bir film. Şöyle tanımlabilir, eğer
Trainspotting, Bukowski’nin yaşamından kesitler sunan
Barfly, Factotum veya efsanevi
Dövüş Kulübü gibi filmlerden hoşlanıyorsanız veya
Easy Rider’ın asi ruhunu taşıyorsanız, bu filmden kesin hoşlanırsınız.
Kısaca
sisteme baş kaldıran, cüretkar, lafını esirgemeyen, cinselliği gizlemeyen filmler arasında üst sıralarda yerini alacaktır. Türk Sineması bu tür filmler için kurak bir arazi gibidir. Serdar Akar’ın “Gemide” veya “Laleli’de Bir Azize” filmleri aykırılar dağarcığının az sayıdaki iyi örneklerinden sayılır.
Bir radyo kanalında filmle aynı adı taşıyan programda yaptıkları gece yarısı sohbetlerindeki, serbest çağrışımlar
Kaan (Nejat İşler) ve
Mete’yi (Yiğit Özşener) kısa sürede birer kült karaktere dönüştürür.